Bugün yakın zamanda izlediğim ve eleştirilmeyi bekleyen iki filmle karşınızdayım. İlerleyen haftalarda çok film vizyona girmeyeceği için (girenler de gerekli olmayacağı için) muhtemelen bu yazı son eleştirim olacak. Ama beklemek en doğrusu. Farkındaysanız, vizyondaki neredeyse her filme koşan ben yakın zamanda vizyona giren Karınca Kapanı, Uzay Kuvvetleri 2911, Bensiz, 10. Köy Teyatora gibi filmleri izlemedim. Çünkü gerekli görmedim. Bu yıl o kadar kötü film izledim ki, kendimi biraz frenlemeye karar verdim. Neyse. Bugünkü konuklarımız İksir ve Panzehir. Hadi, hemen başlayalım…
Türkiye’de son yıllara kadar animasyon türü çok da ilgi görmüyordu. Ama son zamanlarda televizyonda yayınlanan bu tür çizgi filmlerin yükselişi yapımcıların aklını başına getirmiş olmalı ki, Türkiye’nin ilk reel animasyon * filmi İksir geçtiğimiz haftadan itibaren vizyondaki yerini aldı. Konu basit aslında. Pek çok kardeş gibi birbirleriyle bir türlü anlaşamayan ve sürekli didişen Kerem (Keremcem) ile Buse (Cansu Tosun)’yi merkeze alıyor yapım. İki kedi, bir köpek ve bir de horozla yaşayan Dede (Oğuz Oktay), onların anlaşamamalarına çok üzülmektedir. İki kardeşin kavga etmemeleri için bir plan yapan dede, hayvanlarını iki günlüğüne emanet eder ve iksirlerle, kötü adamlarla ve bol bol koşuşturmayla dolu macera başlar. İksir’i TRT Çocuk‘ta yayınlanan ve filmin babası sayılabilecek Köstebekgiller‘in de başındaki isim olan Birkan Uz yönetiyor. Senaryo ise yine aynı çizgi diziyi kaleme alan Arzu Yurtsever ve Murat Ferhat‘a emanet. Fikir çok klişe aslında. Hatta dizinin karakterleri, hayvanları ve konusu biraz değiştirilmiş ve gerisi aynı kalmış gibi. Zekice yapılabilecek birkaç göndermeyle yetişkinleri de içine alabilecekken hedef kitlesini sadece çocuklarla kurmaya karar veriyor. Zaten olay örgüsü ve espriler, çocuk algısına oldukça yakın. Filmin bir diğer itiraz edilebilecek yanı da yine kötü karakter ve aptal asistanının olması. Dünyayı ele geçirmeye çalışan ama ne yapacağını bir türlü bilemediğimiz kötü adam klişesi de filmin her yanına etki etmiş. Gerçi bu tür hikayelerde kötü adam olmazsa olmaz bir etkendir. Ama İksir bir yandan da farklı bir şeyler vaat etmeye çalışan bir yapıt. Önce bunu değiştirebilirlermiş. Üstelik yapılan esprilerin kalitesi de bazen 0-6 yaş çocuklara hitap edebilecek hale gelebiliyor. Neyse. Birkan Uz da kamerasını özenli bir şekilde kullanmış. Bu arada kendisi geçen yıl vizyona giren Neva‘nın da yönetmeni. Geçmişte Haluk Bilginer ve Özkan Uğur‘un başrollerini paylaştığı Sıkı Dostlar dizisini de çekmiş. Ayrıca bir roman uyarlaması olan As Maça‘yı da beyazperdeye taşıyacak. İksir de Uz’un kariyerinde “kaymaklı kadayıf” olmuş. O Hayat Benim‘in Yeşim Ceren Bozoğlu ile birlikte dayanılabilecek tek tarafı olan Keremcem ve Bugünün Saraylısı‘nın saf kızını canlandıran Cansu Tosun, filmin başrollerinde. Oyunculuk anlamında bir şey yaptıkları yok. Çünkü filmde oyunculuklar değil, içerik öne çıkıyor. Seda Güven, Bülent Şakrak ve Bülent Çolak‘ın da başrolleri arasında olduğu yapımın kilit karakterine ise Oğuz Oktay hayat veriyor. Son projelerinde hep bu tür dede rollerini kapmasını nasıl açıklayabilirim, bilmiyorum. İkinci bir İnci Türkay vakasına daha hazır mıyız, onun hakkında da herhangi bir fikrim yok. Şevket Çoruh, Sungun Babacan, filmin en dikkat çekici karakteri olan horoza sesiyle hayat veren Fatih Özkul ve Yaz Mira Tamöz de filmin hayvanlarını seslendiriyorlar. Sonuç olarak animasyonların nereye gittiği ve gideceği belli. İksir de bu yoldan sapmayan, ama her karesine özen gösterilen bir iş. Özellikle çocukların kaçırmayacağı bir alternatif olarak film, sinemalarda…
[C]
* Reel Animasyon: Gerçek oyuncularla animasyon karakterlerin bir arada olduğu yapımlardır.
Malum, özellikle aksiyon ve korku filmlerini izlerken kuşkuyla oturuyoruz koltuklarımıza ve haklı da çıkıyoruz. İzlediğimiz filmler çoğunlukla zaman kaybı oluyor. Son 5 yılda izlediğimiz en eli yüzü düzgün aksiyon o kadar da ayılıp bayılmama rağmen Tolga Örnek‘in Labirent‘i. Başka bir örnek verebilir miyim peki? Hayır. Çoğu yönetmen sadece film olsun diye film yapıyorlar, ama en önemli şeyi unutuyorlar genelde: İyi bir senaryo. Alper Çağlar. Uçlarda gezinmeyi seven, sürekli cesaret isteyen sulara açılan, farklı bir yönetmen. İlk filmi Büşra belki de çok iyi eleştiriler almadı, ama kısa sürede dikkat çekti. Ufuk Bayraktar ve Çağlar Ertuğrul‘lu Dağ ise fena olmayan bir psikolojik gerilim olarak havzalardaki yerini aldı. Şimdi de Panzehir. Fragmanıyla merak uyandıran film de geçtiğimiz haftalarda izleyici karşısına çıktı. Panzehir, Kadir Korkut (Emin Boztepe) isimli bir tetikçiyi merkeze alıyor diyebiliriz kısaca. Daha fazla detaya girmek istemiyorum, çünkü film her geçen dakikasında daha karışık bir hal alıyor. Ama izleyicinin kafasını karıştırmak isterken, kendi kafası karışıyor. Birçok mantık hatası alıp başını gidiyor. Senaryodaki boşluklar ve zamanlamadaki hatalar, hikayenin inandırıcılığını zedeliyor. Yine de olumlu yönleri var. Her şeyden önce Çağlar çok etkili bir atmosfer kurmuş. Gri siyah atmosfer, çok yakışmış filme. Yeraltı dünyası ile kendi dünyası arasına sıkışıp kalan adamın hikayesi iyi yansıtılmış perdeye. Teknik de standartların üstünde. Karaktere hayati bir amaç verip zaman sınırlaması koyulmuş ve buna bağlı olarak hikayenin dinamikliği sağlam bir şekilde oluşturulmuş. Bazı sahneler rahatsız etse de, aksiyon dozu yerinde kullanılmış. E, daha ne olsun? Başroldeki Emin Boztepe‘nin yanı sıra, Emin Benderlioğlu, Kaan Urgancıoğlu ve Florence Eugene‘nin de yer aldığı filmin dikkat çeken yanlarından biri de, Kara Cemal’e hayat veren Cüneyt Arkın ve gençliği rolündeki oğlu Murat Arkın. Bu benzerlik filmin en büyük artılarından biri. Ayrıca Polis Cem rolündeki Tolga Akdoğan da oldukça başarılı. Sonuç olarak Panzehir, “Nasıl iyi bir aksiyon filmi yapılır?” sorusuna başarıyla cevap veriyor. İzlemediyseniz, size de izlemek düşüyor. Yine de olağanüstü bir film olmadığını belirtmem gerek.
[C+]