Pek Yakında

2a2f69d4-92cc-4ea9-b595-6da69869810a

Cem Yılmaz‘ı severim. Mizahını da, kişiliğini de. Her Şey Çok Güzel Olacak‘tan itibaren vizyona giren her işini büyük bir beğeniyle izlemişimdir. Mesela Hokkabaz. O da oldukça iyi bir filmdi. G.O.R.A., A.R.O.G ve Yahşi Batı‘yla az da olsa düşüşe geçmişti kendisi, ama onlar da gişe kaygısı taşımalarına rağmen eli yüzü düzgün işlerdi. Eğer bu yapımları izlediyseniz, kendisinin farklı şeyler yapmayı seven biri olduğunu da anladığınızı düşünüyorum. Çektikleri kaba mizah filmlerinden gelen parayla geçinip giden ve kendine “komedyen” diyen bazı şahısların aksine, izleyicinin ilgisini çeken, bir yandan da kalbine dokunan, naif hikayeler yapan ve her daim başarılı olan Yılmaz, kendisine atılan tüm çamurları aldırmadan yoluna başarılı bir şekilde devam ediyor. Geçen sene CM101MMXI Fundamentals isimli filmiyle (aslında bir film demek mümkün değil, ama lafın gelişi işte) karşımıza çıkan Yılmaz, yapım vizyona girmeden önce paylaşılan teaser’da da yer alan korsan CD’ci Zafer’in hikayesini beyazperdeye taşıyor bu sefer. Pek Yakında, fragmanıyla küçük bir hayal kırıklığı yaratmış olsa da ben kendisinin yine iyi bir filmle durumu toparlayacağını düşünüyordum. Hayal ettiğim şey gerçekleşti. Ortaya eli yüzü düzgün ve temiz bir film çıkmış yine. Tabii böyle kesip atmak mümkün değil. Üzerine uzun uzun konuşulması gereken bir yapım Pek Yakında.

Film, sürpriz bir sahneyle açılıyor. Yavuz Turgul‘un başyapıtı olan Eşkıya‘da “6. polis” olarak figüranlık yapan Zafer (Cem Yılmaz), birinin (hikaye için önemli biri, sürprizi kaçmasın) onu gaza getirmesiyle çekilen sahneyi mahveder (Bu arada keşke gerçekten de Yavuz Turgul ile Şener Şen olsaydı çok iyi bir sürpriz olurdu, ama kısmet değilmiş anlaşılan). Sonra setten kovulur ve bu işle arasına mesafe koyar. Kendini bir anda korsan CD’ci olarak bulan Zafer’in eşi Arzu (Tülin Özen) da zamanla bu durumun farkına varır. Zafer her seferinde tövbe etse de bu illet hiçbir zaman onun peşini bırakmaz ve öyle böyle boşanma aşamasına gelirler. Ama bu iş kolay değildir. Ortada 8 yaşındaki oğulları Cihan (Ataberk Mutlu) vardır. Zafer boşanmak istemedikçe Arzu diretmeye devam eder. Çeşitli olaylar sonucunda karısının kalbini tekrar kazanmak için arkadaşlarıyla Şahikalar: Kötülüğün Sonu isimli senaryoyu filme çekmeye karar verir. Ancak bu hiç de kolay olmayacaktır.

Nereden başlasam bilemiyorum. Dediğim gibi fragmanı biraz hüsran yaratsa da film kesinlikle başarılı bir film çıkmış ortaya. Öncelikle çok temiz ve samimi bir dil kullanılmış. Zafer karakteri en başlarda bize antipatik gelse de sonralarda onu anlamaya ve acımaya başlıyor ve adeta bağrımıza basıyoruz. Karısıyla barışacağına inanıyoruz, yani onunla bir bağ kuruyoruz. O bir “kaybeden”, ama sinema aşkıyla yanıp tutuşmasına rağmen kendisi için doğru olanı bulmuş olan ve işinde “en iyisi” olan biri. Tam bir ikilem hali anlayacağınız. Ama bu iki taraf da oldukça iyi dengeleniyor ve bunu kısa zamanda hallediyor. Bu yüzden de başarılı oluyor. Karakterleri tanıtmak için de fazla zaman harcamayan yapıma bir artı puanı buradan gönderebiliriz sonuç olarak.

Pek Yakında, Cem Yılmaz‘ın tek başına yönetmenliğini üstlendiği ilk filmi. Öte yandan tek başına da oldukça iyi bir iş çıkarmış. Sonuç olarak Hokkabaz’dan bu yana çok ilerleme kaydetmiş kendisi. Mesela ilk yapımında yine temiz bir iş çıkarsa da zaman zaman zaaflarına yenilmişti. Canlı kalması gereken hikaye bazı anlarda sıkıcı bir hale gelmişti. Gerçi kendi tarzını tam olarak gösterememesinin de etkisi büyük bunda. Ancak bu filmi oldukça özenli ve profesyonelce çekildiği neredeyse her sahnesinde belli oluyor. Yine kendisinin kaleme aldığı senaryo oldukça naif. Ancak kahkaha krizlerine girmek isteyen izleyiciler için hayal kırıklığı yaratabilir. Öyle ki içinde dramı da, aksiyonu da, eğlencesi de eşit miktarda olan bir film. Ben hiç rahatsız olmasam da, bazılarının bu nedenle filmi yerden yere soktuğuna tanık oldum. Gidecekleri de şimdiden uyarmış olalım böylece.

Karakter analizleri çok iyi yapılmış. Herkes kesinlikle “harika”, ya da “rezalet” değil. Hikayedeki herkes bir insan neticede. Kusurları, günahları, zaafları, umutları, istekleri, hayalleri, duygu ve düşüncüleri var hepsinin. Belki bir filmin çok da iyi olmayan hayatlarını kurtarabileceğine dair bir inançları var. Ve bunu “imkansız” diye bir kenara atmayıp peşinden gidiyorlar kendilerini nereye götüreceğini bilmeden. Yılmaz bir senarist olarak da iyice güçlendirmiş kendini. Adeta hayatın kendisi gibi trajikomik bir tekst olmuş.

Birkaç şeyden daha bahsedelim. Yılmaz’ın sektöre yaptığı göndermeler oldukça zekice. Sitemle karışık bu küçük laf sokmaları (!) çok sevdim. Yeşilçam’a saygı duruşu yapmayı da ihmal etmemiş kendisi. Mesela hastane sahnesi çok iyiydi, çekimler sırasında ve öncesinde yaşanan küçük tartışma ve aksiliklere bile bayıldım. Filmden bahsederken o renkli dekorları da unutmayalım. Hakan Yarkın imzalı sanat yönetimi oldukça güzel olmuş. Mesela ben şahsen Ejder (Özkan Uğur)’in Yeşilçam filmlerinin dekorları dolup taşan o hanı ve çekimlerin yapıldığı görkemli köşkü saatlerce gezip dolaşmak, her şeyi kurcalamak istiyorsunuz. Gülümser Gürtunca‘nın kostümleri ve filmde kısacık bir rolü de olan Mazhar Alanson‘un şarkılarıyla birlikte seyir keyfi daha da artan bir iş çıkıyor ortaya.

Peki film çok mu mükemmeldi? Elbette ki hayır. Bu olumsuz yanları da bir çırpıda sayalım. 130 dakika, böyle sevimli bir hikaye için fazla uzundu. Maksimum 100 dakikada anlatılabilecek bir hikaye biraz uzamış. Filmin sponsorları da reklam manyağı etmişler. Aslında ben çok rahatsız olmadım ama, çoğu izleyici bu sorundan muzdarip. Bence de göze sokmaya gerek yoktu. Onun haricinde senaryoda sahneleri daha da güzelleştirecek bazı fırsatlar kaçmış, ama bu haliyle de gayet doyurucu bir yapım.

Oyunculuklardan bahsetmemek de olmaz elbette. Cem Yılmaz, oyunculuk anlamında da büyük ilerleme kaydetmiş. Karakteri sevmemiz için elinden gelen her şeyi yapıyor ve filmi tam olarak olmasa da sırtında taşıyor. “Tam olarak” olmamasının nedeni diğer oyuncuların da parlaması. Tülin Özen umduğumdan biraz daha geride kalsa da her zamanki gibi güzelliği ve yeteneğiyle göz dolduruyor. Onu izlerken karakterini hem anlıyor, diğer yandan da ondan nefret ediyorsunuz. İzleyicide böyle bir etki bırakabildiyse zaten başarılı olmuştur. Yılmaz’ın arkadaşları Özkan UğurOzan Güven ve Zafer Algöz‘ü de çok sevdim. Üçü de birbirinden iyi yazılmış, ama her an abartıya kaçabilme riski taşıyan karakterlerini doğal bir şekilde perdeye taşıyor. Özellikle Algöz, Çağlar Çorumlu‘yla çok iyi bir ikili olmuştu. Çorumlu demişken, onun da karakteri harikaydı ve neredeyse her sahnesinde herkesi gülmekten yere yatırmayı başardı. Ben de çok beğendim yine. Onun haricinde her yapımda benzer rollere girmesine rağmen sevmelere doyamadığımız Cengiz BozkurtCanımın İçi ve Medcezir gibi dizilerde de rol alan Hare Sürel, küfür etmesi bile kulağa güzel gelen divamız Zerrin Tekindor, klişe bir karaktere hayat vermek zorunda kalan, yine de çok özlediğimiz Ayşen Gruda, yaşından büyük bir yeteneğe sahip olan Ataberk Mutlu, kısa rolleriyle Emin Gürsoy ile Tuğrul Tülek de ekibin dikkat çeken diğer yüzleri. Ayrıca Yılmaz’ın babası Arif Yılmaz ve abisi Can Yılmaz da kısanın ötesi olan rollerine rağmen oldukça başarılılar.

Dediğim gibi ne desem bilemiyorum, Pek Yakında‘nın her detayından bahsetmek istiyorum. Ama bir yandan da adeta bir destan (!) yazdığım için sıkılıp daha fazla okuyamayacağınızı düşündüğümden ötürü uzatamıyorum.Ama bunlara rağmen kesinlikle izlenmesi gereken bir film. Sırf eli yüzü düzgün olduğu için 7 milyon kişi tarafından izlenmeyecek, ama kime ne. Onlar Recep İvedik ile uğraşmaya devam etsinler. Böyle temiz hikayelerin de bir alıcısı olur sonuçta. Sonuç olarak şimdilik yılın en iyi komedisi. Hatta “şimdilik” demeye de gerek yok, sezon içerisinde vizyona girecek olan herhangi bir komedi filmi Pek Yakında ile kapışmaya müsait değil. Hatta biraz daha abartmak gerekirse, yılın en iyilerinden biri. Puanımı biraz yüksek bulabilirsiniz, ama izleyince siz de etkileneceksiniz bence. Ki ben verdiğim puamdan gayet memnunum. Sonuç olarak kimseye aldırmayın ve kesinlikle deneyin bu sempatik filmi. Kendi kararınızı da kendiniz verin. Pişman olmayacağınız garanti. Türk sinemasının 100. yılı için güzel bir hediye olmuş kısacası…

Not: Filmin sonuna konulan Şahika: Kötülüğün Sonu fragmanına ne denmeli peki? O da tek kelimeyle harikaydı. Hatta asıl filmden bile daha ilgi çekiciydi. Daha ne olsun?

[B+]

Pek Yakında” üzerine bir yorum

  1. Geri bildirim: Pek Yakında’dan “Neden Bana Aşk Şarkısı Yazan Çıkmaz” | aserat54

Yorum bırakın